Sorusu Olan?

Search-Ara
FVP - Frequently Visited Pages
Wishlist
  • Bounce: How Champions are Made
    Bounce: How Champions are Made
  • My Father and Other Working Class Football Heroes
    My Father and Other Working Class Football Heroes
  • Just My Type: A Book About Fonts
    Just My Type: A Book About Fonts
  • A History of the World in 100 Objects
    A History of the World in 100 Objects

Entries in Galatasaray (6)

Pazartesi
Kas142011

Organizasyonun Kötüsü

Cumartesi günü Galatasaray ile Benfica arasında İsviçre'de oynanan maçın sadece ilk yarısını izledim. 

İki takım da aynı günlerdeki milli maçlar nedeniyle ideal kadrolarından uzaktı ve en iyi antrenman maçtır düsturuyla İsviçre'de karşılaşıyorlardı.  

Fakat maçın hem Türkiye hem de Portekiz'de canlı yayını vardı. Buna rağmen maç organizasyonunda ciddi eksiklikler vardı. Bu eksikliklerin sorumlusu Galatasaray veya Benfica değil elbette. Maçı organize eden bir şirket var bu şirketin sahibi veya ortaklarından birisi FIFA veya UEFA'dan maç ayarlama sertifikası alan bir kişi.

Bu maç özelinde bu şirket GamaSport adlı İsviçre'de yerleşik bir şirket. Herhangi bir şirket de olabilirdi. Fakat gelin bu maçta gördüğümüz eksikleri yazalım.

- Reklam Panoları: Portekiz ve Türkiye'nin en köklü kulüplerinden ikisi karşılaşıyor ve şirket reklam panolarını satamamış. Hemen her yer GamaSport panolarıyla dolu. Panolarda yer alan şirketin web sitesine girince de karşınıza matah bir şey çıkmıyor. Kötü bir site, IE hariç diğer tarayıcılarda sorun çıkartıyor. Bir diğer konu ise panolardaki özensizlik. Laf olsun diye monte edildiği her halinden belli panolar. Ahı gitmiş, vahı kalmış adeta. 

- Yayın: Yayın tek kameraylaydı herhalde zira ilk yarı boyunca hiçbir ofsayt pozisyonunun tekrarını göremedim. Bir yakın çekim Fatih Terim veya Jorge Jesus görüntüsü de yoktu. 

- Yayıncı: Türkiye'de Galatasaray TV'nin yayınladığı maç, Portekiz'de Benfica TV'de yayınlanıyordu. (Bilmeyenler için Benfica TV çok oturmuş ve büyük bir kanal. Ligin yayın haklarına talip olmayı planlıyorlar önümüzdeki dönemde.) Ulusal kanallar ilgilenmemiş veya satılamamış. Diğer yanda Galatasaray o yayına sponsor bulmayı başarmış ve bir sponsorunun katkılarıyla yayınladığını vurguluyor.

- Boş Stadyum: Öncelikle gereksiz bilgi Cenevre, Benfica sezon başı kamp yeri. La Reserve Otel'de kamp yapıyorlar. Türkiye, Fatih Terim yönetiminde katıldığı Euro 2008 boyunca aynı otelde kalmıştı. Ayrıca şehirde ciddi bir Portekiz ve Türk nüfusu da mevcut. Buna rağmen çok az sayıda bilet satılmış. Maç 2 hafta önceden ayarlanmasına rağmen bir sıkıntı yaşanmış.  

- Geciken Başlama Düdüğü: Maçın başlama saati 21.30 olmasına rağmen yaklaşık 2,5 dakikalık bir gecikme yaşandı. Bu tünelde ve soyunma odası koridorlarındaki organizasyon zayıflığının göstergesi.  

- Esame Listesi: Maçla ilgili haberlerde maçın kadroları görünmüyorsa bilin ki basılmamıştır. Hele o maçı ajans takip etmediyse kadroların detaylarını unutabilirsiniz. Galatasaray-Benfica maçını ajans muhabirleri takip etmiştir.(Eminim zira Cenevre ve yakınlarında belli başlı ajanslarımızın temsilcileri var) Fakat bu maçların 11'lerini göremiyorsak büyük ihtimal esame listeleri medya mensuplarına dağıtılmamıştır.

Sonuç olarak; maç organizasyonu önemli bir mevzu. Yapmış olmak için yapılan, kâr maksimizasyonu için uğraşılan veya en az zararla çıkılmaya çalışılan maçlarda bile bir seviye tutturulması gerekir. Bunu önemsemeyen şirketlerin piyasada tutunmaları çok mümkün olmaz zira bu işin iyileri kaliteleriyle bundan doğan güvenle kurdukları ilişkilerle bu noktaya gelmişlerdir.

Çarşamba
Eki202010

Teknik direktör gelir, teknik direktör gider

İki futbol yazısı üst üste. Bakalım nasıl olacak. 

Frank Rijkaard'ın sözleşmesi karşılıklı feshedildi. 4,5 milyon Euroluk bir tazminat ödendi. Rijkaard yerine Fatih Terim'in geleceği konuşuluyor ama ben biraz farklı bir şeyden bahsetmek istiyorum.

Seçilmiş bir kulüp başkanı yönetim kuruluna danışarak takımı üzerinde pek çok tasarrufta bulunabilir. Sonuçta gidişattan memnun değildir. Kafasında bambaşka bir plan vardır. Yaptığı hatayı anlamış olabilir. O günü kötü geçer vs. onlarca sebep sayabilirsiniz.

Taraftarlar başkanın icraatından memnun olmayabilir. Bir daha seçilmemesi için çalışmalar yaparlar. Kulübe üye olmak için çaba sarfederler, seslerini bir şekilde duyurururlar, bazen bir blogdan, bazen tribünden.

Kulüp başkanı kulübün üyelerine bir söz vermiş ve bu sözü tutmamış olabilir. Anlaşılır, anlaşılmaz, kabul edilir, edilmez mazeretleri vardır. Hesabını genel kurulda verir, yoluna devam eder veya edemez. 

Futbol dediğimiz sahaya çıkmadan önce başlayan politik, psikolojik, sosyal bir savaş. Pek çok cephesi var. Bu savaşın galibi olmak için hatasız bir organizasyon ilk şartınız. Böyle bir organizasyonunuz yoksa bir son dakika zaferi, dengenizi yıllar boyu bozabiliyor. Kurduğunuz dev aynaları hayalkırıklıklarıyla ardarda çatlamaya başlıyor. 

Sonuçta panikle çeşitli hamleler yapıyorsunuz. Azı doğru çoğu yanlış. 

Rijkaard'ın gönderilmesi ve yeni bir teknik direktörün getirilmesi konusuna bu açıdan bakmak lazım. Sabırsız bir camianın, modern görünümlü ama aslında geleneksel ve muhafazakar olan yöneticisinin hamlelerinden bir tanesidir.

Tutar mı tutmaz mı bilemiyorum. Çok da umurumda değil.

Ama bu hamlenin bir noktada büyük bir zarar vereceğine eminim. Bu zararın hangi taraftan(ekonomik, sportif, yönetimsel) olacağını kestiremiyorum sadece.  

Pazartesi
Eki182010

Bir garip açıklama

 

Galatasaray yönetimi toplanmış. Frank Rijkaard konusunda bir karar açıklanması bekleniyor. 

Bir gazeteci ordusu duvar kenarına Mehmet Helvacı'yı sıkıştırmış. Herkes birbirinin üzerinde. Mikrofon yığını görüyoruz. Tüm kameramanlar insanüstü bir güçle kameraları havaya kaldırmışlar. Büyük ihtimal açıklamayı uzatan muhabirlere içten içe saydırıyorlar. Galatasaray yönetimi de payını alıyordur elbette. 

Feci bir görüntü. Öyle bir ortamda Mehmet Helvacı, "Rijkaard'ı gönderdik, Mourinho'yu getirdik" dese zor anlaşılır. Bu ortamın üzerine bir de anlamsız bir açıklama yığını. "Kararı aldık ama söylemeyeceğiz, göreceksiniz bu hafta boyunca" diyor.

Muhabirler şaşkın. Saatlerce beklemişler. Sonuç bir garip açıklama.

Yönetim Kurulu toplantısının saati yanlış. Taşra baskısı kaçmış gitmiş. Televizyonların canlı yayınları için tesis yok, düzgün bir kare görüntü alınamıyor. Üstüne muğlak açıklamalar.

Ali Saydam, Ali Atıf Bir tonunda yazmak istemiyorum ama medya ile böyle mi iletişim kurulur? 

Orada ağırlanan/ağırlanmayan muhabirlerin yazdıkları, söyledikleri kulübün medyadaki yansıması oluyor. Bu ilişki düzgün kurulmayınca medyadaki bazı "şerefsizler" yazdı oluyor, kulüp futbolcusunu medyadan saklıyor, tüm vebali üstüne alıyor ve bir noktada bardak taşıyor.  

Bu akşam Mehmet Helvacı şanssız bir açıklama yaptı. Bundan sonra olacakları zaman gösterecek ama ben toplantının detaylarını yarın gazetelerden okuyacağımıza emin gibiyim. Hatta şimdiden diyeyim yarın iki gazetenin yazacağı aynı haber büyük ihtimal gerçek çıkacaktır. 

Cuma
Ağu202010

Transfer neden yapılır?

 

Bu yazının okuyanların dillerinin ucuna "çok bilmiş", "laf olsun diye yazmış", "ne anlarsın sen" veya daha ağır lafları getirmemesi dileğiyle başlıyorum.

Herhangi bir takımımız neden transfer yapıyor bunun cevabını arıyorum.

Temel bir cevap var aslında; o da "Takımın daha başarılı olmasının yolu iyi futbolculardan geçer" varsayımı. Ama bu denklemin bir ayağı aslında.

Sadece iyi futbolcular transfer ederek başarılı olmanız çok mümkün değil.  İyi bir teknik direktör, iyi bir yönetim ve sadık bir taraftar tabanı başarıyı etkileyen diğer ana faktörler. Taraftarları bir kenara bırakırsanız bu filmin iyi olması için elimizde sadece iyi değil çok iyi oynanması gereken üç rol var. 

Takım

Teknik Kadro

Yönetim

Bir futbol takımı transfer yaparken bu üçlünün iki ayağı bir araya geliyor ve takımı daha güçlendirecek oyuncuları belirliyorlar ve uygun şartları sağlayarak bu oyuncuları takımın parçası yapıyorlar. Taraftarlar da bu transferlerden genellikle memnun oluyor. Performans ve ün(reputation) dengesine göre futbolcunun değeri artıyor ve azalıyor.

Galatasaray, Giovanni Dos Santos'u aldığı zaman futbolcu havaalanında karşılandı malum. O zaman taraftarların gözünde değeri 100 üzerinde 80'di diyelim. Büyük beklentiler sahadaki performansla desteklenmeyince kiralık sözleşmesi uzatılmadı ve eleştiriler eşliğinde Dünya Kupası'na uğurladık kendisini.

 

Benzer bir yaklaşımı Jo'da da görebiliriz. Yakında Elano da bu ekibe katılacaktır(Şimdi olmasa da Ocak ayında kendisi uğurlanır).

Daniel Guiza benzer bir örnektir, yerli transfer olarak Ayhan Akman'ın Beşiktaş'taki durumu veya Tabata da.

Gelmek istediğim nokta şu;  

Transfer bir beklenti yönetimidir. Bunu yönetemeyen yöneticilerle takımınızın aldığı her futbolcuyu Messi ayarında zannedersiniz. Öyle performans ve katkı beklersiniz. Gider havaalanında karşılarsınız. Ama alınan eninde sonunda takımında miadını doldurmuş bir futbolcudur. Bir dönem birinci sınıf performans göstermiş olabilir ama sonuçta profesyonel niyetler, futbolculuk becerisinin önüne geçmiştir ki o futbolcu ülkemizde bir futbol takımını tercih eder. Taraftar her transfer döneminde yönetimin beklentileri yönetememesinin kurbanı olur. Bundan hem yönetim hem de medya çok ciddi kazanç sağlar. Yönetim miadını uzatır, gazeteler satar, TV'ler izlenir.

Futbolseverler medyanın da ciddi desteği ve yönlendirmesiyle özellikle son yıllarda bir takımın sadece transferler sayesinde başarılı olacağını düşünüyor. Hemen hemen tüm mecralar bu sistem üzerine tiraj planlıyor. Yöneticiler iyi bir transferle "yeter" tezahüratını kestiğini de gördü. "O zaman bunu da bayana kadar devam ettirmek gerekiyor." 

Ama iyi transfer yapmak, çok para harcamak futbolda başarıyı getirir mi orası tartışmalı. Geçen sezonun Galatasaray'ını bu açıdan iyi incelemek gerek. Keza geçen sezon ve bu sezon Manchester City'i de.

En başa dönelim;

Transfer neden yapılır? 

"Takımın daha başarılı olmasının yolu iyi futbolculardan geçer" 

Bu yaklaşım doğru ama tek yönlü. Transfere odaklanıp paraları saçma sapan adamlarla çarçur etmektense, transfer yapmadan veya bonservissiz oyuncu kovalayarak, vizyoner bir teknik direktörle her sene iyi futbolu ön plana koyan bir takımın taraftarı olmayı tercih ederim. Bu takımı yöneten kadroların dünya futbolunu yakından takip etmesi ve modern futbol yönetiminden haberdar olmaları tercihimdir. 

Bunu beceremeyen futbol kulüplerinin ileri gideceğine inanmıyorum. Bu kulüpler Messi'yi de getirse, Zlatan'ı da önümüzdeki sene aynı tartışmaları yine yaşayacaklardır. Zira bir ekip en zayıf oyuncusu kadar kalitelidir. Bizim ülkemizde en zayıf halka ise genellikle yönetimler, ardından teknik kadrolar, en son olarak da oyunculardır. 

 

Pazar
Ağu012010

TSYD Kupası Hayata Nasıl Döndürülür?

 

Galatasaray ile Fenerbahçe, Almanya'da dolu tribünler önünde bir hazırlık maçı oynayınca TSYD İstanbul Kupası'nı hayata döndürmek için çalışmalar bir kez daha başladı. Adeta "geleneksel TSYD İstanbul Kupası geri dönsün" haftasını bir kez daha yaşadık. Takımlarımız Avrupa'daki resmi maçlarında kötü sonuçlar aldılar ve bu tartışma da rafa kalktı!

Çoğu zaman bir hafta kadar yazılıp daha sonra unutulan bir nevi nafile çabayı, sürekli bir tartışma haline çevirmek ve sonunda organize edilir kılmak gerek elbette. Ancak ilk resmi maçlarla birlikte hakem hataları, kötü performanslar ve diğer eksiler bu tip yapıcı tartışmaları gündem dışına itiyor, bu konular unutuluyor, fakat önümüzdeki sezon başında aynı konu tekrar karşımıza çıkartılıyor.  

Her sezon öncesi yaşanan bu tartışmayı biraz daha derinleştirmek adına TSYD İstanbul turnuvasının hayata nasıl geçirilebileceğini tartışalım.  

Biraz bilgi öncelikle: TSYD İstanbul Kupası en son 1999-2000 sezonunda(bu sezonun öncesi) düzenlenmiş. Bu kupayı İstanbul'un üç büyük takımı 12'şer kez kazanmış.(Bu da çok kötü bir son, neresinden tutsanız elde kalıyor)  36 kez oynanan köklü bir organizasyondan bahsediyoruz sonuç olarak. 

TSYD diğer illerde turnuvalara devam ediyor. Ankara'da Gençlerbirliği ile MKE Ankaragücü 8 Ağustos'ta tek maç oynayacaklarmış örneğin. İzmir'de de benzer bir turnuva yapılıyor. Adana, Trabzon'da yapılmış.  

İstanbul takımları neden TSYD Kupası'ndan vazgeçtiler sorusuna cevap arayalım bir de. 

Son TSYD Kupası'nda alınan sonuçlar şöyle: 

Galatasaray-Beşiktaş: 1-0

Beşiktaş-Fenerbahçe: 0-0

Galatasaray-Fenerbahçe: 1-1

Galatasaray ve Fenerbahçe arasında oynanan son maç saha içerisinde çıkan olaylar nedeniyle basında geniş yer bulmuş. İstanbul'un şampiyon takımları arasındaki bu gerginlik turnuvanın sona ermesindeki en önemli etkenlerin başında geliyor. Benzer bir gerginlik Almanya'da oynanan maçta da vardı. Yaralanan taraftarlar, maçın durması, kırmızı kart vs. Dolayısıyla İstanbul cephesinde değişen bir şey yok.

Günümüzde futbol ekonomik açıdan çok kârlı bir sektör. 11 sene önce TSYD Kupası son kez oynanırken maçlar henüz Digitürk'te yayınlanmıyordu. Teleon yayın haklarını almıştı ve ligin değeri 60 milyon dolardı. Şimdi 400 milyon dolara dayanan bir yayın geliri mevcut. En basit hesapla 5,5 katlık bir artış söz konusu. TSYD Kupası bugün oynansa çok daha kârlı bir ürün olacağı kesin.

TSYD Kupası bugün oynansa gelir ve gider kalemleri ne olur kabaca ona bakalım;

Gelirler:

Yayın, Bilet, Merchandising, Hospitality, Sponsor(İsim Hakkı), Reklam Hakları, Büfe, 

Gider:

Maç Organizasyon, Güvenlik, Ulaşım, Takım Masrafları, İkramlar

Bu turnuvayı hayata geçirmek için tüm bu gelir giderlerin gerçekçi biçimde hesap edilmesi öncelikli gereksinim. Bu hesaplamanın ardından bir ödül sistemi yaratmak gerekiyor. Bu turnuvada oynayacak üç takımın minimum ve maksimum kazançlarını ortaya koymak, TSYD'nin bu takımların masraflarına ne kadar dahil olacağını belirlemek lazım. Bunun ardından TFF ile oturup gerçekçi bir zaman aralığı belirlemek ve bu arayı takımların programlarına Ocak ayında yazmak gerek ki, takımlarımızın sezon öncesi programlarıyla çakışmasın. 

En önemli konulardan birisi ise maçların oynanacağı stadyumlar. Normalde üç İstanbul takımı kendi sahalarında tek maç oynuyorlardı. Tek stadyumun bu üç maç için kullanılması organizasyonun kolaylığı açısından çok önemli. Bu nedenle 2000 yılında olmayan Atatürk Olimpiyat Stadı ideal bir yer olarak göze çarpıyor.

Takımlar ve TFF bu turnuva konusunda ikna edildikten sonra maçlara kadar olan yaklaşık 6 aylık sürede yayın haklarının pazarlanması(şeffaf bir ihale), isim hakları, reklam hakları, hospitality paketlerinin satılması, profesyonel bir maç organizasyonu yapılması, örnek bir medya ağırlaması ve futbolun tüm paydaşlarını bir araya getirecek bir organizasyon planlaması yapılmalıdır. 

Bu süreç içerisinde yapılan çalışmalar medya ve kamuoyu ile sürekli olarak paylaşılarak turnuvaya olan ilgi sürekli olarak arttırılırsa bilet satışı konusunda bir sıkıntı da yaşanmayacaktır.

Yukarıda yazdığım tüm bu şartlar oluşmadıkça düzenlenecek bir TSYD Kupası tek seferlik olmaktan öteye gitmeme tehdidi altındadır. TSYD'nin bu turnuvayı tekrar düzenlemek için kamuoyu yaratma gücü vardır ancak bu gücü yanlış bir zamanlamayla kullanmaları bu defteri tamamen kapatmaları anlamına gelir.

Başa dönersek, geleneksel TSYD Kupası geri gelsin haftaları beni artık çok sıktı. TSYD bu konuyla ilgili ciddi bir çalışma yapacaksa yapsın, yapmayacaksa da bu nostalji hayranlığıyla köşeler işgal edilmesin. Ülke sporunda yazılması gereken çok daha önemli konular var.

 

Not: @talatemrekocak Pingel'in turnuvada sakatlandığını söylemiş. TSYD bir sigorta ayarlar, o riski alacak çok şirket var bu ülkede. O zaman yapılmaması şimdi yapılmamasını gerektirmez. 

 

Foto Credit: http://futboluseviyoruz.blogspot.com/2009_07_01_archive.html