Sorusu Olan?

Search-Ara
FVP - Frequently Visited Pages
Wishlist
  • Bounce: How Champions are Made
    Bounce: How Champions are Made
  • My Father and Other Working Class Football Heroes
    My Father and Other Working Class Football Heroes
  • Just My Type: A Book About Fonts
    Just My Type: A Book About Fonts
  • A History of the World in 100 Objects
    A History of the World in 100 Objects

Entries in NFL (2)

Pazartesi
Eyl122011

NFL Ekonomisi

Newsweek tarafından hazırlanan mükemmel bir infografik.

 

 

Pazar
Ağu222010

Nitelik Değil Nicelik'e Cevabımdır

Gökhan Çetinbaş NTVSpor.net'e 17 Ağustos günü bir yazı yazmış ve tartışılası fikirler ortaya koymuş.

Yazının tamamına http://ntvspor.net/yazar/gokhan-cetinbas/151/nitelik-degil-nicelik-2 adresinden ulaşabilirsiniz.

Ben yazının geneline katılmıyorum ve fikirlerimi italik halinde yazdım. Katkılara açığım. 

Nitelik Değil Nicelik - 2

Spor Toto Süper Lig’de son şampiyon dahil 9 takım ilk hafta maçlara forma reklamı olmadan çıktı. Türkiye’de futbol ekranlardaki görünürlülüğünü ve dolayısıyla popülaritesini yitiriyor.

Bu reklamsızlık konusu Turkcell'in ligin başlamasına çok az kala isim hakkını kaybetmesi sonucu takımlardaki forma sponsorluğu anlaşmalarını yenilememesi sonucu gerçekleşti. Ortada pazarın kaybedilmesi durumu yok, zamansızlıktan kaynaklanan bir durum var. Ayrıca takımlarımızın bedeli düşürmemek adına ucuza satmamaları oldukça önemli.

 

Süper Lig yayın ihalesinin sonuçlandığı günlerde Amerikan futbol ligi NFL örneğinden hareketle spor yayıncılığında niteliğin mi yoksa niceliğin mi daha önemli olduğuna değinmiştim. O yazıda kısaca NFL’in finali olan Superbowl’un nasıl ABD televizyon tarihinin en çok seyredilen şovu olabildiğini açıklamaya çalışmıştım. 250 milyon nüfusa sahip ABD’de son Superbowl 120 milyon kişi tarafından seyredildi. NFL organizasyonunun kendi TV kanalı da dahil olmak üzere 5 televizyon kanalından yayınlanan maçlardan NFL’in toplam geliri yıllık 3 milyar doların üzerinde. Bu 3 milyar dolar bizde açık kanal olarak bilinen yani izleyicinin en basit televizyon anteniyle bile ulaşabileceği kanallarda yayınlanarak ödeniyor.

Evet ama hangi şartlarda? 1970'lerden beri uygulanan kurallar çerçevesinde futbol maçında biletler satılmadığında o maç, maçın oynandığı bölgede yayınlanmıyor. Yani maçın yayınlanma koşulu tribünlerin dolu olması. Ayrıca NFL ile Avrupa Futbolu'nu karşılaştırmak biraz saçma zira tek ortak noktaları ikisinin de spor olması. Elma ile armut misali sonsuz bir karşılaştırmaya gider bu tartışmanın sonu.

 

Şimdi küçük bir parantez açıp biraz iletişim kuramlarından bahsedelim. Neden televizyon izleriz? İlk akla gelen yanıt; eğlence. Bu yanıt çok yanlış olmasa da bu neden eğlenmek için televizyonu tercih ettiğimizin açıklaması değil. Evet televizyonu eğlenmek için izliyoruz, hoşça vakit geçirmek için izliyoruz ama esas soru bunun için neden televizyon tercih ediliyor. Bunun yanıtını çoğu araştırmacı sosyalleşmek olarak veriyor. Evet şaşırtıcı ama gerçek, televizyon bizim daha kolay sosyalleşmemizi sağlıyor. Yani akşam seyrettiğiniz dizi, film veya futbol maçı sayesinde ertesi gün katıldığınız arkadaş ortamında konuşulacak konu bulmakta zorlanmıyorsunuz. ABD için de aynı şey geçerli, Superbowl seyreden 120 milyon kişi NFL’in her maçını seyretmiyor ama hepsi ertesi gün her yerde bu maçtan bahsedileceğini biliyor ve bu maçı kaçırarak sosyal intihar gerçekleştirmek istemiyor.

Spor üzerinden sosyalleşmek doğru bir yaklaşım olabilir ama ülkemize uyarlaması genellikle maç sonuçları üzerinden oluyor. Maçın özetleri bunun için yeterli zaten yani paralı kanallar buna engel olmaz. Ülkemizde çoğu kişinin spordan ziyade spor programları üzerinden sosyalleştiğini de unutmayalım. Buna bir de maç sonrası gazeteleri ve köşe yazılarını ekleyin.

 

Bunu Türkiye’ye uyarladığımızda karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor. Haftanın artık 4 günü oynanan Süper Lig maçlarının rakibi basketbol maçları veya diğer spor organizasyonları yok. Futbolun rakibi yerli diziler, sinema filmleri, gece çıkılan gezmeler. Futbolun popülaritesini devam ettirmek, yeni nesile kendini sevdirmek için görünür olmaya ihtiyacı var. Eğer Pazartesi sabahı okula giden çocukların, gençlerin büyük bir bölümü akşam oynanan maçı konuşmuyorsa, büyük bir bölümü maçın özet görüntülerini dahi seyretmemişse futbol ertesi sabah yapılan sohbetlerde konu dışı kalmaya mahkum hale gelir. Yani futbolu zor ulaşılır hale getirmek onu daha kaliteli yapmaz. Tam tersine futbol daha akıllıca pazarlanırsa, daha çok ülke gündeminde kendine yer bulursa, daha çok istenen-aranan hale gelir.

Futbolun sportif rakibinin olmaması futbola zarar veren bir konu. Zira futbolun kendisini yenilemesi konusunda bir rakibe sahip olması, yayınların, maç organizasyonunun, statların daha iyi olmasını sağlardı. Ama böyle bir spor olsa bile diziler, gece gezmeleri veya başka faaliyetler futbola veya diğer sporlara rakip olmaya devam ederdi. Futbolu zor ulaşılır hale getirmek deniyor ama aylık 4 liraya tüm maç özetleri ve maç sonu programları izlenebiliyorsa veya 13 liraya tutulan takımın maçları izleniyorsa bu çok da "zor" ulaşılır bir şey değildir.

 

Futbolla ilgili hep yapılan tespit eksik bir tespit; futbol bu ülkede en çok seyredilen, takip edilen, üzerine konuşulan spor ama bu tespitin eksik yanı futbol ne kadar takip ediliyor sorusuna cevap vermemesi.

İzlenme oranları aslında futbolun ne kadar sevildiği ve takip edildiğini gösteriyor. 18 Şubat'ta açık kanalda yayınlanan Lille-Fenerbahçe maçı en çok izlenen programlar sıralamasında bir dizinin ardından 2. sırada kaldı, bir hafta sonra yayınlanan Galatasaray-A. Madrid maçının da kaderi değişmedi. O maç da aynı dizinin arkasında 2. olurken 2 maç da aynı dizinin bir hafta önce gösterilen özet görüntülerini bile çok az farkla geçebildi. Herhangi bir yanlış anlamaya mahal vermemek için hemen belirtelim maçlar ve dizinin hem yeni hem özet görüntüleri aynı saat dilimine denk geliyordu. Turkcell Süper Lig'in statlardaki seyirci rakamları da çok iç açicı değil. Ortalama seyirci sayısı 14 bin civarında geziniyor. Yani ne kadar toplasak, çarpsak, bölsek Türkiye'de futbolu takip eden, izleyen sayısı 3-4 milyonun üzerinde değil. Yaklaşık 30 milyonluk genç nüfusa sahip bir ülke için bu rakam çok düşük.

Çok başarılı bir dizinin bir futbol maçını geçmesi çok da şaşılacak bir durum değil. Zira Fenerbahçe ve Galatasaray kısıtlı bir gruba hitap ederken(futbolsever, erkek) dizi çok daha büyük kitleleri TV başına çekiyor olabilir. Milli Takım'ın Euro 2008'de oynadığı Çek Cumhuriyeti, Hırvatistan ve Almanya maçlarının reytingleri bu açıdan daha doğru bir yaklaşım olabilir. Reyting ölçümlerinin tartışmalı oluşundan hiç bahsetmiyorum bile. Yazıda belirtilen 3-4 milyon kişi oldukça az görülen bir rakam. Lig TV abone sayısı 800 bindi ihale öncesi. Digitürk abonesi ise 2,3 milyon. Son kampanyalarla birlikte Digitürk'ün ciddi bir abone potansiyeline sahip olduğunu söyleyebiliriz. Her hanenin yaklaşık 3 kişiden oluştuğunu düşününce sadece hanelerde 3-4 milyon kişinin maç izlediğini, ticari işletmelerle bunun çok daha arttığını öngörebiliriz. Sorun statlara taraftar götürmek bunun yolu da daha iyi statlar, daha iyi maç günü yönetimlerden geçiyor. 30 milyon gencin hepsinin futbol delisi olmadığını kabul etmeliyiz. Rakam elbette artabilir ama ülkedeki 17,5 milyon hanenin 2,3 milyonuna Digitürk sokmak başarıdır(Bu rakam eminim ciddi oranda artmıştır).

 

Gözden ırak (uzak) olan gönülden de ırak olmaya mahkumdur. Süper Lig’in son şampiyonu Bursaspor ligdeki ilk maçına forma reklamı olmadan çıktı. Hadi Bursaspor forma reklamı için çok yüksek rakamlar istedi diyelim –ki bu konuda herhangi bir bilgim yok- ama toplam 9 Süper Lig takımı ilk haftaya forma reklamı olmadan çıktı. Düşünün ülkenin en önemli spor organizasyonunda yer alan takımların yarısı formalarına reklam alamıyor. Nedeni çok basit; markalar ve firmalar için forma reklamının en temel cazibesi görünürlüktür. Ama firmalar ve markalar bu 9 takımın televizyonlarda, gazetelerde yeterince görünür olmayacağını lig başlamadan biliyordu.

İlk paragraftaki cevabımı aynen koyuyorum;

 

"Bu reklamsızlık konusu Turkcell'in ligin başlamasına çok az kala isim hakkını kaybetmesi sonucu takımlardaki forma sponsorluğunu yenilememesi sonucu gerçekleşti. Ortada pazarın kaybedilmesi durumu yok, zamansızlıktan kaynaklanan bir durum var. Ayrıca takımlarımızın bedeli düşürmemek adına ucuza satmamaları oldukça önemli."

9 takımın 34 maçı da canlı yayınlanıyor. Dolayısıyla görünürlük konusunda bir sıkıntı yok. Ulusal gazetelerdeki görünürlük ise şampiyon takımlarla oynadıkları maçlarda olacaktır. Bu da bilinen ve kabul edilen bir gerçek. Turkcell'in sponsorluktan çekilmesi ve büyük firmaların bütçelerinde yer olmaması bir neden olabilir ama ucuza satmak istenmemesi de ayrı bir sebeptir.

 

Süper Lig’in kalitesini arttırmadan önce temel hedef Süper Lig’i daha ulaşılır hale getirmek olmalı. Bir yandan Süper Lig’in cazibesi arttırılırken, diğer yandan bu kaliteye mümkün olan en çok insanın ulaşması hedeflenmeli. Ama şu anda Süper Lig’in kısıtlı cazibesi gazetelerin, televizyonların izleyici sayısını arttırmak için kullanılıyor. Süper Lig’in herhangi bir sahibi olmadığı sürece bu resim de değişmeyecektir. Yayıncı kuruluş verdiği paradan en rahat nasıl kar edeceğini düşünürken, 2. paketi alan kuruluş tekelinin devamıyla kendi yerini sağlamlaştırmanın yolunu arıyor (halkın vergileriyle yayın yapan TRT’nin spor yayıncılığı anlayışı başlı başına bir yayın konusudur). Ama Türkiye’de oynanan futbolun halktan kopup, sokaktaki hayattan kopup cam fanusa girmesini önleyecek tek bir kurum bile yok. Bunu önlemenin tek yolu Süper Lig’e sahip çıkacak bir organizasyon yaratmak. Bu Kulüpler Birliği olabilir ya da yeni ve profesyonel bir yapılanmaya gidilebilir ama bir an önce Süper Lig’i ve futbolu yeniden genç nesille barıştırmak gerekiyor.

Ligin sahibi olması konusu tartışılan bir konu ama çok sağlam bir hukuki altyapı oluşturmak gerekiyor. Gelirlerin paylaşımı, ceza, atama sistemleri, maç planlaması, lisanslama gibi çok farklı konular var. Ben Süper Lig'le genç neslin bir sorunu olduğuna inanmıyorum. Sokaktaki insan maçlara gitmek isterse gidebilir ve bu oldukça ucuzdur ülkemizde. Ama kulüplerimiz maç gününü sadece 90 dakika olarak düşünmeye devam ettiği sürece bu seyirci sayıları artmayacaktır. Seyirci sayısını arttırmanın yolu illa Süper Lig'e bağımsız yönetim oluşturmaktan geçmez.

 

Tabi bir söz de yayıncı kuruluşun pazarla politikasına gelsin. Yayıncı kuruluş her yanda reklamını yaptığı paketleri Turksat uydusu üzerinden pazarlıyor ama eski üyeleri için halen Eutelsat üzerinden açıkladığı fiyatların 2 katına yakın fiyat istiyor. Hatta aynı paketi farklı üyeler, farklı fiyatlara izliyor. Şu anda yayıncı kuruluşun resmi web sitesinde Eutelsat üzerinden izle-öde sistemiyle tek bir maçın fiyatı 28 lira olarak görünüyor ama bu fiyatın altındaki ibare herşeyi açıklamaya yetiyor: bu fiyat 31 temmuz 2010 tarihine kadar geçerlidir. Yani kendi elindeki yayını ciddiyetle pazarlayamayan bir şirketten bu ülkenin en önemli organizasyonu olan Süper Lig’i pazarlamasını bekliyoruz.

Yayıncı kuruluşun pazarlama sisteminin yerli kullanıcılara dönük olarak sorunlu olduğunu düşünebilirsiniz ama ben daha büyük sorunun uluslararası pazarlamada olduğuna inanıyorum. Bu konu başlı başına bir yazı konusu.